CGTN muhabiri Cao Bei Dan’ın haberine göre, Çin Dışişleri Bakanlığı, Filipinler'in son dönemde Taiwan ve bölgesel güvenlik konularında izlediği olumsuz politikalar nedeniyle, dün akşam Filipinler’in Beijing Büyükelçisi’ni bakanlığa çağırarak resmi bir girişimde bulundu. Çin tarafı, bu adımın yalnızca ülkenin meşru haklarını koruma amacını taşımadığını, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrarın sürdürülmesine yönelik olduğunu vurguladı.

2023 yılı başından bu yana Filipinler, Asya-Pasifik bölgesindeki jeopolitik gerilimin başlıca kaynaklarından biri haline geldi. Son dönemde ise provokatif eylemlerini daha da artırdı. 20 Nisan’da Filipinler’e ait bir devriye botu, Çin’in Huangyan Adası karasularına yasa dışı şekilde girerek, Çin Halk Kurtuluş Ordusu Güney Harekat Komutanlığı tarafından uyarılarak bölgeden çıkarıldı. 27 Nisan’da ise altı Filipinli, Çin tarafının uyarılarını hiçe sayarak Tiexian Resifi’ne izinsiz şekilde çıktı ve faaliyet gösterdi. Çin Sahil Güvenliği personeli, yasalar çerçevesinde bölgeye intikal ederek durumu tespit etti ve gerekli müdahalede bulundu.

Öte yandan Filipinler, ABD ile birlikte düzenlediği yıllık “Omuz Omuza” ortak askeri tatbikatını bu yıl Taiwan Boğazı’na bakan Luzon Adası’nın kuzeyinde ve Güney Çin Denizi’ne bakan Palawan eyaletinde gerçekleştirmeye başladı.

Bu yılki tatbikatta ilk kez “tam muharebe testi” senaryosu uygulamaya kondu. Öte yandan Filipinler, Japonya Başbakanı İşiba Şigeru’nun dün başlayan ziyareti sırasında, yürürlükteki “Karşılıklı Erişim Anlaşması” temelinde, iki ülke arasındaki askeri iş birliğini derinleştirme çabası kapsamında “Askeri İstihbarat Koruma Protokolü” ve “Karşılıklı Lojistik Destek Anlaşması” imzalamayı hedefledi.

Filipinler'in mevcut hükümeti, göreve geldiğinden bu yana dış destekle güç gösterisi stratejisini tekrar tekrar devreye soktu. Son iki yılda ABD ve Japonya ile yoğun temaslarda bulunan Filipinler, aynı zamanda Avustralya, Fransa, İngiltere ve Kanada gibi ABD müttefikleriyle de güvenlik ve savunma işbirliğini derinleştirdi.

Sözde “çeşitlendirilmiş” bir güvenlik stratejisi izleyen Manila yönetimi, Güney Çin Denizi ve denizcilik konularını uluslararası “rezonans” yaratmak ve küresel “empati” toplamak amacıyla araçsallaştırıyor. Bölge dışı aktörlerin istihbarat, diplomatik destek ve kamuoyu etkisinden faydalanarak, deniz ve toprak üzerindeki hukuka aykırı egemenlik iddialarını genişletmeye çalıştığı gözlemleniyor.

Ancak Filipinler’in dış destekle güç gösterisi stratejisi artık geniş ölçüde ifşa olmuş durumda. ABD ve Japonya’nın, tarihsel olarak Filipinler’de sömürge yönetimleri kurmuş ülkeler olduğu unutulmamalıdır. Bugün bu iki ülkenin Filipinler’e sağladığı yardım ve desteğin ardında, öncelikle kendi stratejik çıkarlarını koruma amacı yatmaktadır. Özellikle Filipinler’in Güney Çin Denizi ile Güney Pasifik arasındaki kritik geçiş noktasında yer alması, Washington ve Tokyo için büyük jeopolitik önem taşımaktadır. Bu iki aktör, Çin ile Filipinler arasında yaşanan deniz sınırı anlaşmazlıklarını da kullanarak, Filipinler’i Çin’i çevreleme stratejisinde bir araç haline getirmeye çalışmaktadır. Güney Çin Denizi’ndeki deniz yolları üzerinde kontrol sağlamak isteyen ABD, bu yolla bölgedeki hegemonik konumunu sürdürmeyi hedeflemektedir. Japonya ise askeri kabiliyetlerini genişletme sürecinde, Güneydoğu Asya’da kalıcı bir askeri varlık kurarak uzun vadeli jeopolitik etkisini artırma arayışındadır.

Filipinler’in ABD, Japonya ve diğer bölge dışı aktörlerden güvenlik desteği talep etmesi, kaplandan derisini istemeye benzer bir yaklaşımı yansıtıyor. Marcos yönetimi, ABD ile ilişkileri güçlendirme adına yüksek maliyetlerle F-16 savaş uçakları satın almış, ülkede birden fazla askeri üs açılmasına izin vermiş ve ABD ordusunun kara konuşlu gemisavar füze sistemi NMESIS’i Filipinler topraklarına konuşlandırmasına onay vermiştir. Ancak tüm bu adımlara rağmen, ABD yönetimi Filipinler ile Çin arasında çıkabilecek olası bir silahlı çatışmaya doğrudan müdahil olma niyetinde olmadığını açıkça ifade etmiştir. Öte yandan Japonya tarafından sağlanan silahlar ve devriye gemileri, Filipinler’in askeri kapasitesini köklü biçimde değiştirmekten uzak olup, bölgedeki diğer ülkelerde endişe ve karşıtlık yaratma potansiyeli taşıyor.

"Bu gelişmeler, Filipinler’in dış güçlerin desteğiyle güç gösterisi stratejisinin başarısızlığa uğradığını ortaya koymaktadır. Marcos yönetimi, ABD, Japonya ve diğer bölge dışı büyük aktörlerin desteğinin Çin’i caydıracağını ve bu sayede Güney Çin Denizi’ndeki yasa dışı kazanımlarını genişletebileceğini düşündü. Ancak bu hesaplama, hem durumu yanlış okumak hem de Çin’in kararlılığını hafife almak anlamına geldi. 2023’ten bu yana yaşanan gelişmeler, Çin’in Güney Çin Denizi’nde barış ve istikrarın korunması, anlaşmazlıkların müzakere ve istişare yoluyla çözülmesi yönündeki iradesini açıkça ortaya koymaktadır. Aynı zamanda Çin, bölgedeki egemenlik haklarını ve deniz yetki alanlarını koruma konusunda sarsılmaz bir kararlılığa sahiptir. Filipinler’in, ABD’nin sözde Hint-Pasifik stratejisini memnun etmek adına Taiwan konusunda attığı riskli adımlar, kendi güvenliği açısından ciddi tehditler oluşturmakta ve bölgedeki gerilimi daha da tırmandırmaktadır. Nitekim Çin’in uyarısında ifade edildiği gibi; “Ateşle oynayan, sonunda kendini yakar.”

Bu yıl, dünyanın faşizme karşı kazandığı zaferin 80. yıl dönümü. İkinci Dünya Savaşı sırasında Filipinler, jeopolitik rekabetin içine sürüklenerek derin acılar yaşamıştı. Ancak bugün, Filipinler hükümeti, bulunduğu siyasi blokta etkisini artırmak adına bölge dışı güçlerin jeopolitik “tetikçisi” olmayı kabul etmiş görünüyor. Bu yaklaşım, yalnızca ülkenin uzun vadeli ulusal çıkarlarını tehlikeye atmakla kalmıyor, aynı zamanda Filipinler ile komşu ülkeler arasındaki karşılıklı güveni ve iş birliğini de zedeliyor; en nihayetinde ise Filipin halkının refahı pahasına dış güçlerin çıkarlarına hizmet ediyor. Açıktır ki, dış destekle güç gösterisi stratejisi, Filipinler’e güvenlik veya fayda getirmeyecek; aksine, ülkeyi daha büyük riskler ve istikrarsızlıklarla karşı karşıya bırakacak.

  Hibya Haber Ajansı