İstanbul'da, Yeni Dünya Araştırmaları Merkezi tarafından düzenlenen "İlker Başbuğ'la Lider, Güç ve Strateji" söyleşisi, Türkiye-Çin Dostluk Vakfı’nın ev sahipliğinde ve CGTN Türk medya sponsorluğunda gerçekleşti.
Söyleşide, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ katılımcılara hitap etti. Söyleşinin koordinatörlüğünü gazeteci Mehmet Ali Güller üstlenirken, Yeni Dünya Araştırmaları Merkezi Derneği üyeleri ile akademik ve düşünce dünyasından birçok önemli isim etkinlikte yer aldı.
Söyleşinin ana gündem maddesi, adından da anlaşılacağı üzere, İlker Başbuğ'un kaleme aldığı 'Lider, Güç ve Strateji' kitabıydı.
Katılımcılar, Başbuğ’un anlatımıyla liderlik kavramını ve tarih boyunca öne çıkan liderlerin stratejik hamlelerini derinlemesine analiz etme fırsatı buldu.
Başbuğ’a yöneltilen ilk soru, liderleri hangi kriterlere göre incelediği oldu. Başbuğ, liderlik kavramının karmaşıklığına dikkat çekerek kitabında belirlediği üç ana kategoriyi şöyle açıkladı:
"Bu kitaba başladığımda nereye gideceğini bilmiyordum. Eğer bir kitap kronolojik bir noktadan hareket ederse, ilerlemek kolay olur. Ancak kronolojik bir yapı olmayınca, konu üzerinden giriş yapmanız gerekir. Başta nasıl ilerleyeceğimi bilemiyordum, fakat sonra liderleri çeşitli kategorilere ayırmanın mümkün olduğunu gördüm. Bu kitapta liderleri üç temel grup halinde ele aldım. İlk kategori, devrimci liderler. Ancak liderlik çok karmaşık bir konu ve birine kolayca "lider" demek oldukça zor. Peki, devrimci lider kimdir? Devrimci dediğimizde, ya bağımsızlık kazanan ya da siyasal bir mücadeleyle siyasal sistemi değiştiren liderlerden söz ediyoruz. Ancak bu tanım tek başına yeterli değil, çünkü devrimci bir dönüşüm sadece siyasal sistemin değişmesiyle tamamlanmaz; toplumsal düzen ve ekonomik yapı da göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, Mohandas Karamçand Gandi devrimci bir lider midir?
İkinci kategori, çatışma dönemlerindeki liderler. Çatışma derken, savaşlar, iç savaşlar veya iki ülke arasındaki ya da uluslararası çapta gerçekleşen savaşlar kastediliyor. Bu konunun merkezinde, çatışma sürecinde liderlerin nasıl hareket ettiği yer alıyor. Son olarak, üçüncü kategori kriz dönemlerindeki liderler. Büyük krizler karşısında liderlik yapabilen kişiler genellikle kendilerini farklı bir şekilde ortaya koyarlar. Bu üç boyut üzerinden kitabımda liderleri inceledim."
Başbuğ, üç ana kategoride ele aldığı liderleri ve her bir kategoriye dahil ettiği isimleri şöyle açıkladı:
"Devrimci liderler arasında Mustafa Kemal Atatürk öne çıkıyor. O, yalnızca bağımsızlık savaşı kazanan bir lider değil; aynı zamanda toplumsal düzeni ve ekonomik sistemi köklü bir şekilde değiştiren, büyük dönüşümlere öncülük eden bir liderdir. Bu yönüyle devrimci liderlik tanımına hiç tartışmasız uymaktadır. Mahatma Gandhi ise, devrimci lider kategorisine dahil edilse de, bu tanımın tam anlamıyla netleşmediği bir isimdir. Ancak uyguladığı metodoloji ve liderlik modeli, onu devrimci bir noktaya taşımaktadır. Mao Zedong devrimci bir liderdir.
Çatışma sürecinde liderlik konusunda, İkinci Dünya Savaşı'ndaki liderleri aynı düzlemde ele alarak biraz da mukayese ederek inceledik. Adolf Hitler ve Joseph Stalin mukayesesi yapmaya çalıştık. Winston Churchill ve Joseph Stalin bu bağlamda önemli liderlerdir. Adolf Hitler, yıkıcı bir liderdir ama yine de liderdir. Yapıcı liderler ve yıkıcı liderler arasında bir ayrım yapmak gerekir. Adolf Hitler, yıkıcı liderler arasında yer alır. Charles de Gaulle, bana göre oldukça ilginç bir liderdir.
Abraham Lincoln, hem devrimci liderlik hem de çatışma sürecindeki liderlik açısından önemli bir isimdir. Kriz yönetimi liderleri konusunda, kimse farkında değil ama Mustafa Kemal Atatürk bu alanda çok önemli bir liderdir. Kriz yönetiminde müthiş bir liderdir. Mudanya Ateşkes Konferansı, kriz yönetimi açısından muhteşem bir örnektir. Bu kategoride ayrıca John Fitzgerald Kennedy ve Margaret Thatcher da kriz yönetimi açısından önemli isimlerdir. Devrimci lider dediğimizde, liderliğin en önemli vasıflarından biri gizemli olmaktır. 20. yüzyılın son dönemlerinde yaşamış, Mustafa Kemal Atatürk’le neredeyse aynı parkuru koşan bir lider vardır. 1959 yılında siyaset sahnesine çıkan Lee Kuan Yew, yaptıklarıyla dikkat çeken bir liderdir."
Başbuğ, liderlerin toplum üzerindeki etkisini analiz ederken, düşünceler ve prensipler arasındaki farkın gözden kaçırılmaması gerektiğini şu şekilde vurguladı:
“Düşünceler değişiyor, temelde toplum olarak takıldığımız nokta o. Biz toplumsal olarak prensiplerle düşünceleri birbirinden ayırt edemiyoruz. İkisi farklı. Prensipler veya ilkeler değişmez, onlar bir noktada sizin değerlerinizdir. Ama düşünceler değişiyor. Düşüncelerin değişimini kabul etmezseniz devrimciliğiniz nerede kalacak? Temel sorunlardan birisi bu. Atatürk üzerinden değerlendirme yaparken de onun bu davranışı prensip mi, düşünce mi ayırt etmemiz lazım. Bunu niye söyledim? Çünkü düşünceler her an değişiyor. Düşüncelerde değişime açık olmanız gerekiyor.”
Tüm liderlerin aynı özelliklere sahip olduğunu söylemenin mümkün olmadığını ifade eden Başbuğ, liderlerde yoğun olarak görülen bazı ortak niteliklerin varlığını şöyle vurguladı:
"Bütün liderler aynı özelliklere sahip diyemeyiz, ancak yoğun olarak gözlemlediğimiz bazı ortak özellikler var. Lider olan kişiler, anne veya babalarından büyük ölçüde etkileniyor. Peki, anne mi daha pozitif, baba mı?
Genellikle anne, liderin gelişiminde pozitif bir rol oynarken baba, daha negatif bir etkide bulunuyor. Mahatma Gandhi'nin liderlik yolculuğunda babasına duyduğu tepki önemli bir faktördü. Babası vali olmasına rağmen kişisel hırsları fazlaydı ve kadınlara düşkünlüğüyle biliniyordu. Buna karşın, Gandhi kadınlara karşı mesafeli bir tutum benimsedi. Ayrıca kendini cezalandırma felsefesini benimsemişti ki bu, Konfüçyüs felsefesiyle bağlantılıydı.
Adolf Hitler, Winston Churchill ve Lee Kuan Yew gibi liderlerin de babaları, olumsuz etkiler yaratmıştı. Özellikle Lee Kuan Yew’in babası, 1929 ekonomik krizinde kumar oynayarak annesinin mücevherlerini satmıştı. Bu nedenle, babaların genellikle liderler üzerinde pozitif bir etkisi görülmemiştir. Buna karşılık, anne figürü çoğu zaman güçlüydü. Örneğin, Franklin Delano Roosevelt’in annesi oldukça etkili bir figürdü.
Mustafa Kemal Atatürk, babasını küçük yaşta kaybetmişti. Babası Ali Rıza Bey, yapamadıklarını Atatürk’ün gerçekleştirmesini isteyen bir modeldi. Ancak Atatürk’ün yaşamında en etkili figür annesi Zübeyde Hanım olmuştu. Dominant bir karakterden çok, derin bir etkiye sahipti. Anne-oğul ilişkisi sevgi, saygı ve mesafeye dayanıyordu. İlginç olan, Atatürk’ün annesiyle düşüncelerinin farklı olması nedeniyle ona mesafe koymaya çalışmasıydı. Fikren özgür olabilmek için ailesiyle aynı evde yaşamayı tercih etti."
Söyleşi sonunda katılımcılar, İlker Başbuğ'a kitaplarını imzalattı.
Hibya Haber Ajansı